Kasvet, elinde bir paslı makas,
İstanbul’un asma köprülerini kesti.
Sevdamızın ipinde cirit oynayan cambaz
Şimdi bir kör satırdır içimizde.
Ha düşer,
Ha düşer,
Ha düşer…
Başımızın üstünde demin gülüp duran gökyüzü
Yedekte bir salapurya şimdi
Kasvet, elinde bir paslı makas,
İstanbul’un asma köprülerini kesti.
Sevdamızın ipinde cirit oynayan cambaz
Şimdi bir kör satırdır içimizde.
Ha düşer,
Ha düşer,
Ha düşer…
Başımızın üstünde demin gülüp duran gökyüzü
Yedekte bir salapurya şimdi
Uzun süredir Muğla’da tedavi gören ve öğle saatlerine doğru durumu ağırlaşan Can Yücel’in eşi Güler Yücel (85) yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti. Can Yücel’in ölümünden sonra hayatına Datça’da devam eden Güler Yücel’in cenazesinin yarın toprağa verileceği öğrenildi.
Can Baba’nın vefat etmeden önce söylediği “Mekanım Datça olsun, öldükten sonra beni Datça’ya gömün” sözünü neredeyse hepimiz bilmekteyiz. Can Yücel’in vefat etmesinden önceki son 1o yılını Datça’da geçirmişti. 12 Ağustos 1999 yılında aramızdan ayrılan Can Yücel’in Can evini hep merak etmişizdir. Elbet birgün o eve gidip o atmosferi, Can Baba’yı
Öfkemle sevgim arasında yaşıyorum Elinde, 13 Şubat tarihli Hürriyet Gazetesi’nin eki… ‘‘Bak’’ diyor, ‘‘Şu okuma kitabının kapağına. İhap Hulusi’nin hazırladığı kapaktaki çocuk benim. O tarihte babam Hasan Ali Yücel, henüz Orta Eğitim Umum Müdürü’ydü.’’ Can Yücel’in, yaşamını paylaştığı hayat arkadaşı Güler Yücel’le iki yıl önce yerleşmeye karar verdiği Datça’dayız. Yıllar
İki kalp arasında en kısa yol: Birbirine uzanmış ve zaman zaman Ancak parmak uçlarıyla değebilen İki kol Merdivenlerin oraya koşuyorum, Beklemek gövde gösterisi zamanın; Çok erken gelmişim seni bulamıyorum, Bir şeyin provası yapılıyor sanki. Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Cemal Süreya
Bileklerimizi morartmış yeni Alman kelepçeleri, Otobüsün kaloriferleri bozuldu Kaman’dan sonra Sekiz saat oluyor karbonatlı bir çay bile içemedik, Başımızda perensip sahibi bir başçavuş. Niğde üzerinden Adana Cezaevine gidiyoruz… Bir sen eksiktin ayışığı Gümüş bir tüy dikmek için manzaraya! Can Yücel
Bu bir türkü: – toprak çanaklarda güneşi içenlerin türküsü! Bu bir örgü: – alev bir saç örgüsü kıvranıyor; kanlı, kızıl bir meşale gibi yanıyor esmer alınlarında bakır ayakları çıplak kahramanların! Ben de gördüm o kahramanları, ben de sardım o örgüyü, ben de onlarla güneşe giden köprüden geçtim! Ben de içtim