Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum Ne bileyim, bir damlanın böyle deniz olduğunu Şaştım, mavi bir fal gibi açılınca önümde Giritli bir ölümüm varmış, bir
Kasvet, elinde bir paslı makas, İstanbul’un asma köprülerini kesti. Sevdamızın ipinde cirit oynayan cambaz Şimdi bir kör satırdır içimizde. Ha düşer, Ha düşer, Ha düşer…
Zeus güya, rüzgâr Koşuyor karşıki ağacın ardından Yakalayamıyor ki ama Daphne değil çünki o yeşil kızın adı
Baykuş aslen bir hatundur bakmayın baylığına Mekânı cennet ola, makâmı şattaraban Her mendakkadukkada bir dokuz doğuran … Kuşkonmaz sütüyle emziriyor geceyi Ve zifirî yıldızlar ürüyor
Bir limon kalmış güneşten Bi de daluçlarında buhur Bulutlar ki kar Bulutlar yağıyor Dizdüşümlerime… Bir tahtaboştasın loş Sarmanlar gelip gidiyor Silüsler beyazdan da yılan Sen
Diyelim yağmura tutuldun bir gün Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek Öbür yanda güneş kendi keyfinde Ne de olsa yaz yağmuru Pırıl pırıl düşüyor damlalar Eteklerin uça
Su istemeye geldiler çocuklar Kumsalda çimerken farımışlar Mayolarıyla geldiler En arkada sarışın şipşirin Olsun olsun dört yaşında bir oğlan Güler su veriyor onlara
Sırtımda çıplak Islak nefesin Bi gidip bi geliyor Biz senlen yatmıyoruz ki Yaşamıyoruz da Hep yarışıyoruz Sen mi ben mi Önce kim Ölümü öldürecek diye